
Muvazaa Nedir?
Muvazaa, sözleşme taraflarının, üçüncü kişilerin bilgi ve anlayışını kasıtlı biçimde yanlış yönlendirmek amacıyla, gerçek iradelerini yansıtmayan ve kendi aralarında herhangi geçerliliği bulunmayan işlemler üzerinde anlaşmalarıdır. Taraflar, görünüşte geçerli gibi gösterilen işlemlerle, hukuki gerçeği gizlemeye çalışırlar. Gizli şekilde oluşturulan işlemler, muvazaalı işlem olarak tanımlanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.02.2005 tarihli 2005/1-19 E., 2005/42 K. sayılı ve 16.06.2010 tarihli 2010/1-281 E., 2010/323 K. sayılı kararlarında muvazaa durumu açıkça değerlendirilmiştir.
Muvazaanın Unsurları Nelerdir?
Muvazaa, açık şekilde tanımlanmış üç temel unsurdan oluşur. Ayrıca, nitelikli muvazaa söz konusu olduğunda dördüncü unsur da ortaya çıkar:
- Görünürdeki İşlem
- Muvazaa Anlaşması
- Aldatma Kastı
- Gizli İşlem
Görünürdeki İşlem
Görünürdeki işlem, tarafların gerçekleştirmeyi hedeflemediği ancak üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla dış dünyaya sunulan işlem türüdür. Taraflar, gerçek hukuki işlem yerine başka bir işlemi gerçekleştirmiş gibi davranır. Gerçekte var olmayan işlem, üçüncü kişilerin aldatılması amacına yöneliktir. Örnek olarak, A malvarlığını B’ye devretmek istemektedir fakat üçüncü kişilerin aldatılması amacıyla işlem bağışlama şeklinde gösterilmiştir. Gerçek işlem satış, görünürdeki işlem ise bağışlama olarak yansıtılmıştır.
Muvazaa Anlaşması
Muvazaa, karşılıklı mutabakata dayanır. Taraflar, görünürde yapılan işlemin aralarında herhangi sonuç doğurmayacağı konusunda açık ve kesin şekilde anlaşır. Yapılan anlaşma, görünürdeki işlemin iradeye dayalı şekilde gerçekleştirilmediğini ortaya koyar. Tam muvazaada işlemin tümü, kısmi muvazaada ise işlemin yalnızca belirli bölümleri gerçeğe aykırı şekilde düzenlenir.
Aldatma Kastı
Muvazaalı işlemin oluşturulma amacı, üçüncü kişileri yanıltmaktır. Taraflar arasında böyle amaç mevcut değilse, muvazaa da meydana gelmez. Gerçek irade dışında yapılan işlem, aldatma kastı taşıdığında muvazaa oluşur.
Gizli İşlem
Nispi muvazaanın varlığı halinde taraflar, gerçek iradelerine uygun olan hukuki işlemi saklı tutar ve işlem görünürdeki işlemin ardında gizli kalır. Taraflar, gerçek iradeye uygun olan işlemi dışarıya açıklamaz ve görünürde başka işlem yürütür. Gizli işlem, taraflar arasında geçerli olabilmesi için tüm şekil ve geçerlilik şartlarını taşımalıdır.
Muvazaa Çeşitleri Nelerdir?

Muvazaa Çeşitleri
Muvazaa çeşitleri Mutlak ve Nisbi Muvazaa olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Muvazaalı işlemde daima, üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla oluşturulmuş, dış dünyada geçerli gibi sunulan ve tarafların gerçekte yapmak istemediği hukuki işlem yer alır. Ayrıca taraflar, işlemin kendi aralarında hiçbir geçerlilik taşımayacağı konusunda mutabık kalır. Bazı durumlarda, görünürdeki işlem dışında, tarafların gerçek iradesine uygun şekilde düzenlenmiş gizli işlem de bulunur. Muvazaanın 2 türü ise taraflar arasında gizli işlemin bulunup bulunmadığına göre belirlenir.
Mutlak Muvazaa Nedir?
Mutlak muvazaa, tarafların aralarında herhangi hukuki işlem gerçekleştirme iradesi taşımadığı, ancak dışarıdan işlem yapılmış gibi gösterildiği durumdur. Bu durumda, üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla yalnızca görünürde işlem oluşturulur. Taraflar arasında geçerli herhangi işlem bulunmaz. Bu nedenle mutlak muvazaa her durumda kesin hükümsüzlük doğurur.
Nisbi Muvazaa Nedir?
Nispi muvazaa, işlemdeki konu, şartlar ya da taraflardan kaynaklanan farklılıklarla ortaya çıkar. Görünürdeki işlem, tarafların gerçek iradesine uygun şekilde oluşturulmamıştır ve bu nedenle kesin şekilde geçersizdir. Ancak tarafların gerçekleştirmek istediği gizli işlem, yasal şekil koşullarına ve genel geçerlilik şartlarına uygun düzenlenmişse, yalnızca gizli işlem geçerli sayılır. Gizli işlem, muvazaaya konu olan işlemle karıştırılmamalı; kendi şartlarını taşıdığı sürece geçerliliğini korur.
Muvazaa Nasıl İspatlanır?
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine düzenleme bulunmadığı sürece, taraflardan her biri, dayandığı hakkın temelini oluşturan olguları ispat etmekle yükümlüdür.” Hükme göre, hukuki işlemin muvazaalı olduğunu ileri süren taraf, iddiasını ispat etmek zorundadır. Muvazaa iddiasında bulunan tarafın hukuki işleme dahil olup olmamasına göre, ispat yöntemi farklılık gösterir. İşlemin tarafı olan kişiler, muvazaayı yalnızca yazılı delil ile ortaya koyar. Tanık beyanları veya başka delil türleri kullanılamaz. Hukuki işleme taraf olmayan üçüncü kişiler, muvazaa iddiasını ispatlamak için tüm yasal delil türlerine başvurmakta özgürdür.
Hangi Durumlar Muvazaa Olarak Kabul Edilir?
Hukuki işlemin muvazaalı sayılabilmesi için, belirli yapısal unsurların işlemde mevcut olması gerekir. Gerekli unsurları Çözüm Avukatlık olarak sizler için aşağıdaki şekilde sıraladık:
- İşlemde dış dünyaya karşı sunulan, geçerli gibi gösterilmiş sözleşme bulunmalıdır.
• Gerçek iradeye uygun olmayan sözleşmenin dışında, taraflar arasında gizli şekilde düzenlenmiş, üçüncü kişileri zarara uğratma amacı taşıyan başka sözleşme yer almalıdır.
• Gerçek işlem yerine gösterilen sözleşme, diğer kişileri yanıltma amacıyla düzenlenmiş olmalıdır.
• Gizli işlem mutlaka oluşturulmuş olmalıdır.
Muvazaa Davası Nedir?

Muvazaa Davası Nedir?
Muvazaa davası, Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi kapsamında açılan tapu iptali ve tescil davası niteliği taşır. Muvazaa davası dava ile, borçlunun yaptığı tasarrufi işlemin gerçekte hiç gerçekleşmemiş olduğu tespit edilmeye çalışılır. Davacı, geçersiz olduğu iddia edilen işlemin hükümsüz sayılması yoluyla alacağını tahsil etmeyi amaçlar. Muvazaa nedeniyle açılan iptal davasında, davacı muvazaalı işlem yoluyla zarara uğradığını açıkça ileri sürer. Muvazaa davası, nisbi nitelik taşır ve yasadan doğar. Davanın konusunu, tasarrufa ilişkin işlem veya malvarlığının ayni niteliği oluşturmaz. Tarafların tacir olup olmaması ya da işlemin ticari nitelik taşıyıp taşımaması, görevli mahkemenin belirlenmesi açısından doğrudan etkili değildir.
Muvazaa Davasının Amacı ve Görevli Mahkeme
Muvazaa davası ile, borçlunun gerçekleştirmiş gibi gösterdiği tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmadığı ispatlanır. Davacı, muvazaa davasında görünüşteki işlemin gerçek hukuki işlem oluşturmadığını ortaya koyarak, alacağının tahsilini sağlamaya çalışır. Muvazaa davalarında görevli yargı mercii asliye hukuk mahkemesidir.
Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Nedir?
Muris muvazaası, miras bırakanın, yasal mirasçının miras hakkını ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirdiği karşılıksız kazandırmaları, muvazaalı satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterdiği işlemdir. Muris muvazaasında amaç, saklı pay sahibi mirasçıların ileride tenkis davası açarak miras payını talep etmesini engellemektir. Miras bırakan, aslında bağışlamak istediği malları satış işlemi gibi göstererek, mirasçıların hukuki yollarla hak aramasını önlemeye çalışır. Muris muvazaasına dayalı davalarda aşağıda belirtilen unsurların varlığı araştırılır:
- Dış dünyaya karşı geçerli gibi gösterilen işlem,
- Taraflar arasında düzenlenmiş muvazaa anlaşması,
- Mirasçıları aldatma amacı,
- Gizli içerikte oluşturulmuş sözleşme.
Muris Muvazaası Kabul Olmayan Haller Nelerdir?
Yargıtay içtihatlarına göre muris muvazaasına konu edilemeyecek durumlar açık şekilde belirlenmiştir. Aşağıda, miras bırakanın mal kaçırma kastı taşımadığı hallere ilişkin örnek durumlar sunulmuştur:
1 – Gerçek Bedelle Yapılan Satışlar
Miras bırakan tarafından gerçek bedeli üzerinden gerçekleştirilen satış işlemleri, satış sözleşmesi kapsamında değerlendirilir. Gerçek bedelli işlemlerde, taşınmazın karşılığında tam bedelin tahsil edilmesi halinde, mirastan mal kaçırma kastı bulunduğu ileri sürülemez. Dolayısıyla, açılacak muvazaa davaları, delil yetersizliği nedeniyle reddedilir.
2 – Bağış Yoluyla Yapılan Kazandırmalar
Miras bırakanın, adına kayıtlı tapulu taşınmazı bağış işlemiyle devretmesi halinde, resmi şekilde gerçekleştirilen temlik işlemi hukuken geçerli kabul edilir. Hukuken geçerli bağış işlemine karşı muvazaa iddiasında bulunulamaz. Ancak, bağış işlemi belirli şartları taşıyorsa, tenkis hükümleri kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
3 – Ölünceye Kadar Bakım Sözleşmesi ile Yapılan Kazandırmalar
Miras bırakanın, mirasçılarından mal kaçırma amacı taşımaksızın, karşılıklı edime dayalı ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenleyerek gerçekleştirdiği kazandırmalar, geçerli hukuki işlem niteliğindedir ve yapılan kazandırmalar, muris muvazaası nedeniyle iptal ve tescil davasına konu edilemez.
4 – Denk Paylaştırma Amacıyla Yapılan Temlikler
Miras bırakanın, mirasçıların tümünü dikkate alarak, hak ve menfaat dengesini gözetmek amacıyla gerçekleştirdiği paylaştırma işlemleri, mal kaçırma kastı taşımadığı sürece, muvazaa iddiası ile yargı yoluna taşınamaz.
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası
Muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası, taşınmazın kayıtlı olduğu yer asliye hukuk mahkemesinde görülür. Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi iken, yetkili mahkeme yalnızca taşınmazın bulunduğu yerdir. Davaya konu birden fazla taşınmaz bulunması halinde, taşınmazlardan herhangi birinin yer aldığı mahkeme yetkili olur.
Mirasçılar, saklı pay sahibi olup olmadıklarına bakılmaksızın, muris muvazaasına dayanarak tapu iptali ve tescil davası açma hakkına sahiptir. Bu kapsamda davacı sıfatı mirasçılara aittir. Dava, muvazaalı işlem sonucu kazandırmadan fayda sağlayan kişiye karşı yöneltilir. Ancak bu dava, yalnızca miras bırakanın ölümünden sonra açılmaktadır. Miras bırakanın hayatta olduğu durumlarda, muris muvazaasına dayalı olarak iptal ve tescil talebinde bulunulamaz.
Tapu İptal Davasında Görevli Mahkeme
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi doğrultusunda, tapu iptali ve tescil davalarında genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Ancak, istisnai durumlarda görevli mahkemenin değişmesi mümkündür. Örneğin, ticari nitelik taşıyan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. Tüketici ilişkisinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davaları ise tüketici mahkemelerinde görülür. Kişinin ticari amaçla çok sayıda taşınmaz edinimi gerçekleştirmesi durumunda, tüketici ilişkisi oluşmaz ve görevli mahkeme olarak yine asliye hukuk mahkemesi belirlenir. Bu nedenle, davanın açılması öncesinde somut olayın niteliği değerlendirilerek görev hususunun doğru şekilde tespit edilmesi gerekir.
Yetkili mahkeme ise yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, davaya konu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi, kesin yetkili mahkeme olup, taraflar yetki sözleşmesi yoluyla başka mahkemeyi yetkili kılamaz. Yetki meselesi dava şartı niteliği taşıdığı için, muhakemenin her aşamasında mahkemenin yetkisizliğinin ileri sürülmesi mümkündür ve mahkeme, yetki konusunu re’sen değerlendirmek zorundadır.
Tanıkla Muris Muvazaası Nasıl İspatlanır?
Muris muvazaasına dayalı davalarda tanık beyanları, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında belirleyici delil niteliğindedir. Mahkemeler, taraflar arasındaki işlemin gerçek niteliğini anlamak için tanık ifadelerine başvurur. Tanıklar, işlem sürecine ilişkin doğrudan gözleme dayalı bilgileri mahkemeye sunar ve olayların gelişim süreci hakkında açıklık sağlanır.
Tanık beyanları, tarafların irade beyanlarını, işlem anındaki davranışlarını, gerçek niyeti ve görünürdeki işlemin arkasında başka hukuki düzenlemenin bulunup bulunmadığını ortaya koymak amacıyla kullanılır. Tanıklık yapan kişilerin güvenilirliği, olayların anlatımındaki çelişkisizlik ve gözlem açıklığı mahkemenin değerlendirmesinde doğrudan etkili olur. Tanıklar tarafından sunulan bilgiler, yargılamada sadece destekleyici unsur olarak değil, aynı zamanda doğrudan delil olarak dikkate alınır. Bu nedenle tanık ifadeleri, muris muvazaasına dayalı davalarda güçlü ve geçerli ispat aracı olarak değerlendirilir.
Muvazaa Davalarında Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?
Muvazaa hukuki nedenine dayanarak açılan davalarda, herhangi zamanaşımı süresi ya da hak düşürücü süre uygulanmaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.06.1983 tarihli 479/719 sayılı kararında da açık şekilde belirtildiği üzere, muvazaa olgusunun ortadan kalkması veya belirli sürenin geçmesiyle birlikte görünürdeki işlemin geçerlilik kazanması mümkün değildir. Bu nedenle, muvazaa iddiası zamanaşımı süresine tabi tutulmaz.
Muvazaa davası, borçlunun gerçekleştirmiş gibi gösterdiği işlemin gerçekte hiç yapılmadığını ispatlama amacı taşır. Muvazaa davası, görünürdeki işlemin hukuki sonuç doğurmadığının tespiti ile birlikte davacının alacağını tahsil etmesini sağlamaya yöneliktir. Üçüncü kişiler, muvazaa nedeniyle kendi haklarının ihlal edildiğini ispatladıkları sürece, dava açma hakkına sahiptir. Üçüncü kişi ile muvazaalı işlemde bulunan taraf arasında alacak-borç ilişkisi bulunduğu ve alacağın ödenmesini engellemek amacıyla muvazaalı işlem düzenlendiği takdirde, dava açma şartları oluşur.
Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca, muvazaa nedeniyle açılan iptal davalarında icra takibine geçilmesi veya aciz belgesi alınması gibi koşul bulunmaz. Muvazaa davalarında, herhangi hak düşürücü süre de uygulanmaz (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2021/605 sayılı karar). Aynı şekilde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/189 ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2020/2138 sayılı kararlarında da muvazaa iddialarının ileri sürülmesinde süre sınırı bulunmadığı vurgulanmıştır.